21 Nisan 2011 Perşembe

Kul Bunalırsa Dağa Gider - Cumhuriyet Kitap - Bir Gamze Akdemir Röportajı

Ege Dağları'nı mesken tutmuş zeybeklerin sert dünyasında, yaratıcı çatışma ve düello sahneleriyle soluk soluğa bir intikam öyküsü sunan Kara Efe, 19. yüzyılda Anadolu'dan kahramanlık efsanelerinden beslenen düpedüz özgün bir 'spagetti western' örneği. Kara Efe, yaşlı görünüşünün altında, düşmanlarının soluğunu kesen özel savaşçı becerilerine sahip bir silahşor tiplemesi. Çağan Dikenelli ile Kara Efe romanını konuştuk.

Gamze AKDEMİR



-İntikam... Töre... Zeybeklik... Evreleri... Çetin koşulları... Acımasızlığı, çetinliği, sertliği, kırılan kemiklerin çatırtısı, yanan etlerin, koparılan kolların, alnın çatısına vurulan dipçiklerin kütürtüsü, maço raconları... Mertlik, namertlik... Kara Efe'ye can veren bu duygulardan yola çıkarken en çok neyi amaçladınız, roman nasıl oluştu?

- Muazzam bir folklora, inanılmaz bir isyan tarihine sahibiz ve birisi bir silgi alıp tüm bunları beynimizden silmiş gibi davranmayı başarabiliyoruz. Hollywood'un temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp piyasaya sürdüğü kovboy hikâyelerinden daha derin bir şeyler var elimizde. Sadece silaha, şık giyime, havalı ritüellere sahip bir estetikten ibaret değil Zeybek kültürü. Yabancı örneklerde ön plana çıkarılan kapitalizm öncülü güç hikâyelerinden midesi bulanacak, hakkaniyetli bir yaşam için kendilerini ortaya koymaktan çekinmeyen dürüst savaşçıların intihar kültürü. Rüşvetle toprak beylerinin acımasızlığına ortak olan zaptiye çavuşları, kaymakamlar, köylüyü yağlı çizmelerinin altında ezen ağalar, vergileriyle kendi halkını sömüren, şimdinin üstü binlerce dezenformasyonla örtülmüş sistemli sömürü dünyasının küçük ölçekli bir yansıması sayılabilir. Efeler, halkın belini büken sisteme, o sistemin yarattığı gücü ele geçirmiş unvanlı asalaklara, insafsız âşar vergilerine isyan bayrağı açarken, yani herkes sırtını beylere verir onlarsa dağlara verirken bu işin geri dönüşünün olmadığını, kısacık hayatlarının yağlı urganla dağlar arasına sıkışacağını biliyor ve kendi öz varlıklarını insanları için feda edebiliyor. Ancak 1870'lerin Anadolusu'na baktığımızda, tarihe özveri, adanmışlık ve cesaretle imzalarını vurmuş büyük Efelerin yanında, çürümüş sistemden nemalanmaya çalışan ve çalıkakıcı olarak adlandırabileceğimiz Türk olsun, Rum olsun sayısı belirsiz haydutun da aynı topraklarda cirit attığı görülmelidir. Bunlar tüm onursuzluklarıyla ağalara yaltaklanmış, tütün kaçakçılığı yapmış, köylünün, Yörüklerin kanını içmiş, yerel otoritelerle ahlaksızca işbirliği yapmıştır. Kara Efe, distopya evreni sayılabilecek, sefalete, hainliğe, şiddete batmış böylesi bir bataklığın içinde, anlatıcı olarak benim ve sağduyulu okurların içini ferahlatacak bir tokat. Çıkarlar çarkına sokulmuş bir çomak, kirli işler bilgisayarının içine sızmış bir virüs.
Kara Efe, intikamın; sadece bir kişinin değil, haksızlığa ortak olmuş herkesin tepesine çökmüş karanlık soluğun adı. Yani şiddeti insanın bedeninde hissettiren, tüylerini ayağa kaldıran ama güzel, rahatlatıcı bir rüya.

'KARA EFE, KÜÇÜCÜK,KURGUSAL BİR HİKÂYE'

- Romanın zeminini oluştururken nasıl bir araştırma yaptınız, hangi kaynaklardan yararlandınız?

- Gerçek olaylarla ve tarihi kişilerle referans kurulamayacak, sadece benim kafamda doğmuş büyümüş bir hikâyeyi kitaplaştırmam yazar olarak tavrımı değiştirmedi. Dönemin gerçeklerine sadık kalmaya özen gösterirken somutlaşan gerçeklik duygusunun macerayı ete kemiğe bürüyeceğinin, okurun hücrelerinde kalıcılığını bir kat daha sağlamlaştıracağının farkındaydım.
Romanın alt yapısını oluşturan bilgi havuzu, Tire ve Ödemiş yörelerinde geziler, Ali Haydar Avcı'nın Zeybeklik ve Zeybekler Tarihi gibi başucu kaynakları, Murat Sertoğlu'nun tarihi macera romanları. Çakırcalı Mehmet Efe, Yörük Ali Efe, Kamalı Zeybek, Atçalı Kel Mehmet Efe'nin muhteşem hayat öyküleriyle doldu. Bu, sınırları belirsiz kocaman bir havuz, bir destansı söylenceler evreni. Kara Efe ise oradan damlalıkla alınmış, küçücük, kurgusal bir hikâye.

- Hiyerarşisinden lakaplara, kıyafetlerden argosuna kadar romanın çatısına yayılan folkloru açar mısınız? Mesela efelik nasıl bir miras, nasıl efe oluyorlar, nasıl başlıyor her şey? Eğitimi, kavgası, neymiş?

- Efe, baş kızan, kızanlar, muavin çeteler, yatak ve enformasyon ağından oluşan hiyerarşi, köylülerin gönüllü işbirliğine kadar uzanıyor. Çete elemanları birisini efe belleyeceklerse önlerine silahlarını koyar, elini öperler, 'Bolatlı Hızır yardımcın olsun, düşmanın mat, dostların şad, bıçağın keskin, yolun açık olsun' derler. Kişi efeliği kabul ederse, havaya beş el ateş açılır. Efelik töresine göre bir kimse dağa çıkmak istedi mi tanınmış efelere başvurur, el öper, izin ister. Ama önce, efenin yakın dostlarına ya da yatağına gitmeli. Her türlü bağlantı onlarla kurulur. Töreler ölümcül bir öneme sahip. Efenin onayı olmadan kimsenin namusuna yan bakılamaz, para istenemez, kadına kıza dokunulamaz. Bu koşullara uymayanlar ya öldürülür ya çeteden atılır. Efenin sözünün üstüne söz, izinin üstüne iz olmaz. Kızanları, o öl derse ölür, kal derse kalır. Bir defne ağacının altında kızanlığa geçiş ritüeli antik çağlara uzanan inançlarla beslenir. Söylencelere göre defne ağacının dibinde Hızır yatar. Alevilere ve zeybeklere göre kutsaldır bu ağaç, meyvelerini silahlarına sürerler. Kızan adayı, yatağanını çeker, üç kez alnına değdirerek öper, sonra Efenin önünde diz çöker ve çoğumuzun aklımıza kazınmış şu söyleyişi yineler: 'Kurt bunalırsa nereye iner? Köye. Kul bunalırsa nereye gider? Dağa Gider. Cömertlik ne ile olur. Vermekle olur. Yiğitlik ne ile olur? Vurmakla. İstemeden hak alınır mı? Alınmaz. Yürümeden yol tükenir mi? Tükenmez. Şeytana bel bağlanır mı? Yardımcımızdır, bağlanır. Adem uşağına bel bağlanır mı? Bağlanırsa ağlanır.'
Kozalı fesleri, kalın kuşakları, camadanları, cepkenleriyle Osmanlı'nın yasaklamak için her türlü baskıyı uyguladığı gayet şık giysilerle heybetli bir görünüme sahiptir zeybekler. Ritüeller ve töre bir zeybeğin olmazsa olmazıdır. Fakat bu romanda gerçek anlamda zeybek olmadığı ve Kara Efe de bu tip şeylere pek prim vermediği için ritüellerin belgesel kullanımı da pek su yüzüne çıkma şansı bulamadı.

- Kara Efe'ye Türk tarzı bir Spartaküs mü demeli ya da Çelik Bilek, Zagor hatta yer yer Don Kişot olduğu da vaki. Acımasız bir dünyanın ortasında cesur yüreği ile dövüşen bir adalet savaşçısı. Fakat bu efeler sanki daha sert, çok daha vahşi...

- Biraz Sanjuro'nun Toshiro Mifune'si, az buçuk Judas, biraz da Bir Avuç Dolar'ın Clint Eastwood'undan katarsak çorba daha lezzetli olacak sanki. Kara Efe yaşlı, görmüş geçirmiş bir zeybek. İyilikle kötülük arasında gidip gelen, kafayı yaşamının hangi döneminde nasıl bir travmayla bozduğu belirsiz, soğukkanlı, tavizsiz bir intikamcı. Çürümüşlüğün, kişisel zaafların, aç gözlülüğün, onursuzluğun cezasını yerinde kesen bir yargıç. İşkenceyle öldürülmüş eski efesi Tuzcu'nun katillerinin peşine düştüğünde, karşısına alınacak bir sürü başka başka intikamın çıkması işte bu yüzden. Yalnızlığa da aynı nedenle mahkûm. Kara Efe, roman olarak spagetti westernlerin, Sam Peckinpah'ların, Kurosawa samuraylarının izini sürüyor. Güce dayalı bir evrende cehennemi hükümdarlığının keyfini çıkaran şiddeti estetize ederek sunuyor okura. Bunun en önemli nedeni, çete savaşlarının, işkencelerin, pusuların arasında Kara Efe'nin çalıkakıcılardan daha sert olmayı, onları kendi silahlarıyla vurmayı seçmesi.

'MACERA ROMANLARI SİNEMATOGRAFİK BİR DİL GEREKTİRİYOR'

- Aşk ise hiçbirinin neredeyse düşü bile değil, bir Aslı var ama...

- Aşk gibi yüce bir duyguyu zeybekliğin zarifliğinden nasibini almamış sütü bozuk haydutlara, serserilere bir özellik olarak atfetmek bana ters gelmiş olabilir. Kara Efe'nin, her yana sinmiş o iğrenç, hayvansı aç gözlülüğün dışında, saf, masum, bozulmamış, şiddete boyun eğmeyi, satın alınmayı reddeden o ışıl ışıl yüzü gördüğünde kalbinin tekrar çarpmaya başlaması da normal.

- Sinematik bir dil, kurgu olması şahsınızda şaşırtıcı değil ne de olsa sinema bölümü mezunusunuz. Hem kitaba yayılan bu dili hem de sinema-edebiyat hattında yer aldığınız konumu anlatır mısınız ve önceki kitaplarınızdan da kısaca bahseder misiniz?

- Macera romanları sinematografik bir dil gerektiriyor. Okurun parmaklarının sayfalara gömülmesi, boğazının kuruması sahnelerin hızıyla doğru orantılı. Cafcaflı sözler, gereksiz betimlemeler, psikolojik çözümlemelerde abartı, birincil önceliğe sahip heyecan duygusuna büyük bir darbe indirebilir. Kafanızda oluşturduğunuz öykülemeyi duygusal anlatımın kendine özgü coşkusu, yani hızıyla çarptığınızda kurgu kendiliğinden ortaya çıkıyor. Esas iş akışı kesmemeyi becerebilmek. Çeşitli türlerde beş kitaptan sonra araya giren üç koca yıldan sonra bu sene bir anda üç kitabım birden peş peşe sıralanıverdi. Şaşkın bir sevinçle doluyum o yüzden. Plan B'den, politik-absürd distopya komedisi sayılabilecek Kuru Göldeki Ördek geldi önce. Şu müthiş demokratik, aşırı modern çağda hiçbir neden yokken terbiyesizce içine düştüğümüz anlamsızlık evreninin Malabak adındaki bir kasabada vücut bulmuş parodisi. Ardından Ernest, Cervo ve Biz Can Gençlik'ten çıktı.
En sonunda da Kara Efe geldi. Ah, bir de oğlum Aslan doğdu şu çalıkakıcıların at koşturduğu dünyaya, onu da saymalıyım. O da, kendi kendini yazma yeteneğine sahip, afacan, kıpır kıpır bir eser sayılır ne de olsa.

gamzeakdemircumhuriyet.com.tr

Kara Efe/ Çağan Dikenelli/ Gürer Yayınevi/ 336 s.

Hiç yorum yok: