30 Ekim 2008 Perşembe

Hayali Sohbetler Bürosu

Mimar Sinan’ın Fındıklı Kampüsü’nde denize bakıyoruz Dr. Sayko’yla.
Dalgaları bir süre izleyip uzaklaşmak için kıçını çeviren devasa yolcu gemisini işaret ediyor uzun burnu sayesinde.
“Foton motorunu çalıştırıp pıf, diye yokolacak şimdi.”
“O zaman buradaki herkes öleceği için kaptan normal motoru kullanacaktır.”
“Bi de yolcular uçmasın diye bence. Dışarıda durup el sallıyorlar ya. Orada el sallamaya devam ederlerken gemi yok olabilir. Havada asılı kalırlar.”
“Zuip, diye denize batıp öyle giden bir şeyler yapsalar ya, daha havalı görünür.”
“Çotank, diye dibe çarpar her seferinde.”
“Limandan çıkışını düşünsene bilader. Denizin içinden yunus gibi fırlıyor.”
“Giderken de yunuslar gibi gitsin o zaman. Dalıp dalıp fırlasın dışarıya.”
“Öyle gemi sürüleri de olabilir...”
Bir süre daha oturuyoruz. Bir kere çay ardından da kahve alıp geliyor Sayko. İçiyoruz afiyetle.
“Şurdan karşıya incecik bir yol geçirseler güzel olmaz mı?” diye soruyorum. “İnsanlar balık da tutar iki tarafından.”
“Gemiler nereden geçecek?”
“Üstten geçen deniz koridoru açılır.”
“Yapılabilir mi?”
“Neden yapılmasın ki?”
“Doğru. Devlet biraz kararlı olursa...Alttan denizi görmek de çok asortik olur...” Kalkınıyor. “Bira alıp geleyim mi?”
“Deniz suyu alkollü olsa şuradan çekip içerdik.”
“Ya çiş olsa!”
“Suyla incelttikten sonra niye olmasın... Kendi sümüğünü yemiyor musun?”
“Yoo!”
“Hımm. Ben de yemiyorum.”
“İyi o zaman.”
“Bak ne geldi aklıma geçen gün. Kızlara ve erkeklere sensör takılsa. Davranışlardan tahlil yapabilse. Mesela sen bir kıza bakıyorsun, bakışlarını, hareketlerini analiz edip hemen sesli sinyal geliyor sana. ‘Beğenmedim, iğrenç, salak,’ falan diye.”
“Benim sensöre ihtiyacım yok, hemen anlıyorum.”
“Şu kız seni beğendi mi beğenmedi mi, bil bakalım.”
“Bakmadı bile bu tarafa.”
“Eee, bu ne demek?”
“Ne alakası var ya. Başka bir şey düşünüyordur belki.”
“Kızlar aynı anda bir sürü şey düşünebilir.”
“Beğense mutlaka bakar yani.”
“Mutlaka belli eder.”
“Sen kız oldun mu hiç ağbicim? Çok iyi biliyorsun bu işleri.”
“Oldum tabi. 15 yaşıma kadar kızdım. Babam biraz da erkek çocuk sevmek isteyince ameliyat ettirdiler beni.”
“Aslı da erkek miymiş önceden?”
“Hayır, o da nerden çıktı.”
Yine kalkınıyor. “Neyse. Bira alıp geliyorum.”
“Beden transferi bulunsa, biraları denetlerler mi acaba?”
“Nasıl yani?”
“Yani kendini transfer edebiliyorsun ama okul gibi alanlara bira taşıyamıyorsun.”
“O zaman midendeki alkolü de ayrıştırıp alabilirler. Ne de olsa moleküllere ayırıyorlar.”
“Evet, burdan başka yere bir transfer oluyorsun, pat diye ayılıveriyorsun. Olabilir.”
Yine oturuyor.
“Şu sinek filmini niye seri olarak devam ettirmediler o da ilginç. Mesela tam transfer edecek kendini fil de giriyor kabine.”
Arkamızda muhabbeti duyup gülüyor bir kız.
Dönüyoruz hemen. Uykusuz dergisi okuyor başını eğmiş.
Başımızı önümüze çevirip denize bakıyoruz.
“Bira alıp geliyorum ben,” diyor Sayko.
“Al,” diyorum...

Hiç yorum yok: